Otizm Spektrum Bozukluğu ve Ciddi Duygusal Düzensizliği Olan Ergenlerin Ebeveynlerinde Çocuğa Bağlı TSSB için EMDR Terapisi: Çoklu Başlangıç Seviyesi Değerlendirmesi

Otizm Spektrum Bozukluğu ve Ciddi Duygusal Düzensizliği Olan Ergenlerin Ebeveynlerinde Çocuğa Bağlı TSSB için EMDR Terapisi: Çoklu Başlangıç Seviyesi Değerlendirmesi (EMDR-therapy for child-related PTSD in parents of adolescents with autism spectrum disorder and severe emotional dysregulation: a multiple baseline evaluation)

EUROPEAN JOURNAL OF PSYCHOTRAUMATOLOGY2025, VOL. 16, NO. 1, 2555792
https://doi.org/10.1080/20008066.2025.2555792 

Yazarlar: Anne Stekkinger-de Vries (a-b), Elisa van Ee (c-d), Rianne Verschuur (e)  and Liesbeth Mevissen (f)

A- Jeugd ggz, Institute for Specialised Child Mental Health Care, Apeldoorn, The Netherlands

B- Dimence, Institute for Specialised MentalHealth Care, Specialised Center for Developmental Disorders (SCOS), Deventer, The Netherlands

C- Psychotraumacentrum Zuid Nederland,Reinier van Arkel Group, Den Bosch, The Netherlands

D- Behavioural Science Institute, Radboud University, Nijmegen, The Netherlands

E- Leo Kannerhuis (specialised in ASD), Oosterbeek, The Netherlands

F- Liesbeth Mevissen Psychotrauma Practice, Rha, The Netherlands

Çeviren: Uzm.Psk. Elena Gizem Pozam

 

ÖZET

Arka Plan:
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) ve şiddetli duygusal düzenleme bozukluğu (DD) olan ergenlerin ebeveynleri, çocuklarının saldırganlık, kendine zarar verme ve intihar girişimleri gibi davranışlarına bağlı travma semptomları yaşarlar. Bu travmatik deneyimler, ebeveynlerde travma sonrası stres semptomlarına (TSSB) yol açabilir; bu durum ise artan ebeveyn stresine, azalan mentalizasyon kapasitesine ve çocuklarıyla ortak düzenleme zorluklarına neden olur. Bu zorluklar, mevcut duygusal düzenleme sorunlarını şiddetlendirebilir ve ergenin tedavi sürecinin etkinliğini azaltabilir. Ancak, çocuğa ilişkin TSSB, ruh sağlığı hizmetlerinde nadiren ele alınmaktadır. Bu çalışma, bu alandaki boşluğu gidermeyi amaçlamakta ve söz konusu ebeveynlerde travma odaklı tedavinin etkilerini incelemektedir.

Yöntem:
Bu tek denekli çalışma, OSB ve duygusal düzenleme bozukluğu tanısı konmuş altı ergenden (16–21 yaş arası) beş annenin ve iki babanın dahil olduğu yedi ebeveyni kapsamıştır. Ebeveynlere EMDR terapisi uygulanmış ve rastgele belirlenen bir temel çizgi (3–5 hafta), tedavi dönemi (4–6 hafta), müdahale sonrası (3 hafta) ve 6 hafta ile 3 ay sonraki izlem dönemlerinde haftalık değerlendirmeler yapılmıştır.

Bulgular:
Tüm ebeveynlerde EMDR terapisi sonrası TSSB semptomlarında azalma görülmüş, tedavi ve izlem sonrası hiçbir ebeveyn TSSB tanı ölçütlerini karşılamamıştır. Tedavi sonrası ve izlem döneminde tüm ebeveynler, ebeveyn stresinde anlamlı bir azalma bildirmiştir. Ayrıca yedi ebeveynden beşi, tedavi sonrası çocuklarının duygusal düzenleme bozukluğunda azalma olduğunu belirtmiş; bu etki üç vakada izlem döneminde de devam etmiştir.

Sonuçlar:
Bu çalışma, çocuğa bağlı travmatik olaylara maruz kalmaları sonucu TSSB yaşayan ebeveynler için travma odaklı tedavinin değerini ortaya koymaktadır. Bulgular, şiddetli DD’ye sahip ergenlerin ebeveynlerinde görülen ebeveyn stresinin olası doğası ve bu durumun nasıl etkili biçimde ele alınabileceğine dair önemli içgörüler sunmaktadır. Sonuçlar, ebeveynlerin duygusal olarak düzenlenmiş hissettiklerinde ergenlerinin tedavi sürecine daha fazla katılım ve destek sağlayabilecekleri, bunun da tedavi sonuçlarını iyileştirebileceği hipotezini desteklemektedir.

ÖNE ÇIKANLAR

  • OSB ve duygusal düzenleme bozukluğu olan ergenlerin ebeveynlerinde çocuğa ilişkin travmatik olaylar yaygındır. 
  • Süre sınırlı EMDR terapisi, ebeveynlerde yalnızca TSSB semptomlarını değil, aynı zamanda ebeveyn stresini ve ergenin duygusal düzenleme bozukluğunu da azaltır.

1. Giriş

Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuklar ve ergenler sıklıkla eş zamanlı duygusal ve davranışsal zorluklar yaşarlar (Bougeard ve ark., 2021). Araştırmalar, zihinsel yetersizliği olmayan 5–16 yaş arası OSB’li çocukların %85’inin klinik olarak anlamlı düzeyde hiperaktivite, %74’ünün duygusal sorunlar ve %64’ünün davranışsal problemler sergilediğini göstermektedir (Weiss, 2014). OSB’li ergenler ayrıca intihar girişimi ve intihar (Chen ve ark., 2017; Jokiranta-Olkoniemi ve ark., 2021; Zahid & Upthegrove, 2017), kasıtlı kendine zarar verme (Minshawi ve ark., 2014), psikotik semptomlar (Larson ve ark., 2018), depresyon (Matson & Williams, 2014) ve travma sonrası stres bozukluğu (Haruvi-Lamdan ve ark., 2020) açısından da yüksek risk altındadır.

Bu eş tanılı sorunlar arasında ortak bir tema, bireyin kendi duygusal tepkilerini kontrol etme veya düzenlemede güçlük yaşaması olarak tanımlanan duygusal düzenleme bozukluğudur (DD) (Restoy ve ark., 2024). Son dönem çalışmalar, DD’nin OSB’li çocuklar ve ergenlerde daha yaygın olduğunu göstermektedir. OSB’li gençler, OSB’si olmayan yaşıtlarına kıyasla özellikle duygusal tepkisellik (örneğin yoğun ve hızla artan olumsuz duygular yaşama) düzeyinde daha yüksek seviyeler göstermektedir (Northrup ve ark., 2021). Dell’Osso ve ark. (2023) tarafından yapılan bir derleme, OSB’li genç yetişkinlerin adaptif davranışta azalma, duyguları tanıma ve ifade etmede güçlük, artan öfke, ruminasyon, depresyon ve anksiyete düzeyleri gösterdiğini bulmuştur. Ayrıca, hem OSB hem de DD’ye sahip bireylerin psikiyatrik hastane yatışı öyküsüne, acil servis kullanımına ve psikotrop ilaç reçetelerine daha sık rastlandığı bildirilmiştir (Conner ve ark., 2021). Bu bulgular, OSB’li gençlerin karşılaştığı zorluklarda DD’nin merkezi rolünü vurgulamaktadır.

Bu zorluklar, OSB’li ergen ve genç yetişkinlerin aileleri üzerinde önemli bir yük oluşturur. Çalışmalar, OSB’li çocukların ailelerinde ebeveyn stresinin, aile içi çatışmanın, boşanmanın, madde kullanımının ve hatta aile içi şiddet ve istismarın daha yüksek oranda görüldüğünü göstermektedir (Berg ve ark., 2016; Enav ve ark., 2019; Enea & Rusu, 2020; Shawler & Sullivan, 2017). Ebeveyn stresinin bu ailevi sorunlarda kilit bir faktör olduğu kabul edilmekle birlikte, çoğu çalışma ebeveynlerin yaşadığı stresin kaynağı ve doğasına ilişkin bilgi sunmamaktadır. Oysa ebeveyn stresinin doğasını anlamak önemlidir; çünkü artan stres yalnızca ebeveynleri değil, çocuğun iyilik halini de doğrudan etkiler (Yesilkaya & Magallón-Neri, 2024). Dolayısıyla, ebeveyn stresinin kök nedenlerinin ele alınması, bu aileler için daha etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.

Bununla birlikte, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), OSB ve DD’li çocukların ebeveynlerinde yüksek stresin olası bir kaynağı olarak yeterince araştırılmamıştır; oysa DD ile ilişkili birçok davranış, DSM-5-TR’ye (APA, 2025) göre “A ölçütü” travmatik olay tanımına girebilir. Bu tanım, gerçek veya tehdit edilen ölüm, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruz kalmayı, doğrudan travmatik olaya tanık olmayı ya da yakın çevrede (aile/arkadaş) öğrenilen travmatik olayları içerir. Dolayısıyla, çocuğun intihar girişimleri, kendine zarar verme davranışları veya kardeşlerine ya da ebeveynlerine yönelik saldırgan tehditkar davranışları “A ölçütü” travmatik olaylar olarak değerlendirilebilir. Bu konuda yapılan sınırlı araştırmalardan biri Stewart ve ark. (2016) tarafından yürütülmüştür; bu çalışmada OSB’li çocukların ebeveynleri, hastanelerden kaçınma, suçluluk, uyku bozuklukları ve tetikte olma gibi belirtilerle birlikte TSSB semptomları yaşamışlardır. Bu bulgular, OSB’li ergenlerin ebeveynlerinin çocuklarının şiddetli davranışsal ve duygusal sorunları nedeniyle TSSB geliştirme riski taşıyabileceğini göstermektedir.

TSSB semptomları, duygusal erişilebilirlikte azalma ve çocuğa yönelik daha olumsuz algı gibi ebeveynlik güçlükleriyle ilişkilidir. Bu durum, çocuktaki duygusal ve davranışsal sorunların artmasına yol açabilir (Van Ee ve ark., 2016) ve özellikle OSB ve DD’li çocuklara sahip ailelerde kısır döngüye neden olabilir. Ayrıca, TSSB mentalizasyon becerilerinde bozulma ile ilişkilidir; yani bireyin kendi zihinsel durumunu ve başkalarınınkini tanıma ve anlama yeteneği (Janssen ve ark., 2021). Ebeveyn mentalizasyonu ve yansıtıcı işlevsellik, OSB’li çocuklarda daha az davranışsal ve duygusal belirti ve daha yüksek ebeveyn öz yeterliği ile ilişkilendirilmiştir (Enav ve ark., 2019). Bu nedenle, ebeveynlerdeki TSSB semptomlarının ele alınması, çocuk ve aile temelli tedavilerin uygulanabilirliğini ve etkinliğini artırabilir. Araştırmacılar, mentalizasyon ve duygu düzenleme süreçlerini TSSB ile ebeveynlik arasında tanısal sınırları aşan ortak mekanizmalar olarak ele alan bir kuramsal çerçeve önermiştir (Meijer ve ark., 2023). Ebeveyn TSSB’si ile ebeveynlik güçlükleri arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda, OSB ve DD’li ergenlerin ebeveynlerinde TSSB’nin tedavi edilmesi, ebeveyn sıkıntısını azaltabilir, mentalizasyon becerilerini geliştirebilir ve dolayısıyla çocuk için daha iyi tedavi sonuçlarını destekleyebilir. Bu nedenle, mevcut çalışma ebeveyn TSSB tedavisinin TSSB semptomları, ebeveyn sıkıntısı ve mentalizasyon ile ergen DD üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, uluslararası kanıta dayalı tedavi kılavuzlarıyla (NICE, 2018) uyumlu olarak TSSB için öncü bir tedavi seçeneği olan Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) terapisi, Travma Odaklı Bilişsel Davranışçı Terapi (TF-CBT) ile birlikte uygulanmıştır.

Çalışmanın hipotezi, çocuğa ilişkin TSSB için EMDR terapisinin (1) ebeveyn travma semptomlarını azaltacağı, (2) ebeveyn stresini düşüreceği, (3) ergenin duygusal düzenleme ve davranış problemlerini azaltacağı ve (4) ebeveynlerin mentalizasyon becerilerinde anlamlı bir gelişim sağlayacağı yönündedir. Bu çalışma özellikle önemlidir çünkü ebeveynler genellikle aile terapisi veya danışmanlık aracılığıyla ergen tedavisine dahil edilseler de, ebeveyn TSSB semptomları için kanıta dayalı tedavi nadiren uygulanmaktadır. Ayrıca, çocuk-ebeveyn bağlanması erken çocukluk döneminde önemsenirken, ergen ruh sağlığı hizmetlerinde bu ilişkiye daha az odaklanılmaktadır; oysa çocuk-ebeveyn bağlanması, ergenlikteki duygusal gelişim açısından kritik önemini sürdürmektedir (Zayde ve ark., 2023). Bu nedenle, çalışmanın OSB ve DD’li ergenlerin duygusal yaşamlarında ebeveynleri ortak düzenleyici olarak ele alması, tedavi etkinliğini artırabilecek önemli içgörüler sunmaktadır.

2.Yöntem

2.1. Ortam

Bu çalışmaya katılan ergenler, Hollanda’daki gelişimsel bozukluklar konusunda uzmanlaşmış bir merkezde yatarak tedavi birimlerine kabul edilmişlerdir. Tüm ergenler ebeveynleriyle yüz yüze ziyaretler, telefon görüşmeleri ve çevrim içi iletişim yoluyla düzenli temas hâlinde kalmışlardır. Hem ergenler hem de ebeveynler olağan tedaviye (TAU – treatment as usual) katılmışlardır. Altı ergenden beşi için olağan tedavi, ergene yönelik psikoterapi ve müzik terapisi ile ebeveynlere yönelik destek oturumlarını içermiştir. Bir ergen için ise olağan tedavi; diyalektik davranış terapisi (DBT), müzik terapisi, psikomotor terapi, travma odaklı terapi ve yatarak tedavi gören ergene bakım veren ebeveynler ile yakın çevreye yönelik DBT temelli eğitimden oluşmuştur.

2.2. Prosedür

Gelişimsel bozukluklar konusunda uzmanlaşmış bir merkezin yatarak tedavi birimlerine kabul edilen ergenlerin ebeveynlerine, biri ebeveynler diğeri ergen için hazırlanmış iki versiyonu bulunan bir bilgilendirme mektubu gönderilmiştir. Her iki taraf da katılmayı kabul ettiğinde, ebeveynlerle telefon veya Microsoft Teams aracılığıyla iletişime geçilmiştir. Yazılı onam alındıktan sonra ebeveynler, iki kısa anketle taranmıştır: Travma Sonrası Stres Kontrol Listesi-5 (PCL-5) ve Güçler ve Güçlükler Anketi (SDQ). Ardından, travmatik deneyimlerin TSSB ölçütlerini karşılayıp karşılamadığını belirlemek için standartlaştırılmış bir görüşme (DSM-5 için Klinik Uygulamalı TSSB Ölçeği; CAPS-5) yapılmıştır. Ergenler ise yalnızca SDQ anketiyle değerlendirilmiştir.

Bu çalışmada “ergen” kavramı, çocukluk ile yetişkinlik arasındaki gelişimsel dönemi tanımlamaktadır. Erken ergenlik, ergenlik başlangıcını hızlandırsa da eğitim, evlilik ve ebeveynlik gibi yetişkin rollerine geçişteki gecikmeler bu dönemi yirmili yaşların ortalarına kadar uzatabilmektedir (Sawyer ve ark., 2018).

Ebeveynlerin çalışmaya dahil edilme koşulları şunlardır:

  1. Çocuğun 14–23 yaş aralığında olması, OSB ve DD tanısına sahip olması (SDQ kesme puanı 11),
  2. Ergenin yatarak tedavi gören bir kurumda bulunması,
  3. En az bir ebeveynin, çocuğa ilişkin yaşantılara bağlı olarak TSSB ölçütlerini karşılaması (PCL-5 kesme puanı 31),
  4. Hem ergenin hem de ebeveynin eğitim geçmişine göre tahmini IQ’sunun 80’in üzerinde olması. 

Tüm ebeveynler, çocuğa ilişkin yaşantılara yönelik olarak özel biçimde EMDR terapisi almayı kabul etmiştir. Ayrıca, terapinin bütünlüğünün değerlendirilmesi ve süpervizyon amacıyla EMDR seanslarının video kaydına alınmasına da onay vermişlerdir.

Değerlendirmeler şu dönemlerde yapılmıştır:

  • Temel çizgi dönemi: Tedaviden önce 3–5 hafta,
  • Müdahale dönemi,
  • Müdahale sonrası: 3 hafta,
  • İzlem: 6 hafta ve 3 ay sonra. 

Her aşamada aynı anketlerin kullanılması çalışmanın temel ilkesidir. Kullanılan ölçüm araçları şunlardır:

  • Travma Sonrası Stres Kontrol Listesi (PCL-5),
  • Güçler ve Güçlükler Anketi (SDQ),
  • Hollanda Ebeveyn Sıkıntısı ve Sorunları Anketi (OBVL),
  • Ebeveyn Yansıtıcı İşlevsellik Anketi (PRFQ).

İki izlem dönemi planlanmıştır:

  • Kısa dönem izlem: EMDR terapisinin son oturumundan 6 hafta sonra,
  • Uzun dönem izlem: Son oturumdan 3 ay sonra. 

Tüm ebeveynler ayrıca kısa bir görüşmeye davet edilmiştir. Bu görüşmenin amacı; genel olarak tedavi deneyimini, olası faydaları, oturumların süresini, katıldıkları oturum sayısını ve doldurdukları anketleri değerlendirmektir. Görüşmeden elde edilen bilgiler, anketlerle yakalanamayan verileri tamamlamak için kullanılmıştır. Ebeveynlerden, tedavinin günlük yaşamları üzerindeki etkilerine dair içgörülerini paylaşmaları istenmiştir. Bu yanıtlar, ebeveyn deneyimlerinden alınan örneklerle destekleyici nitelikte kullanılmıştır.

2.3. Katılımcılar

Çalışma, yedi ebeveyn ve altı ergenden oluşmuştur – beşi kadın, biri erkek – yaş aralığı 16–21 (ortalama yaş = 18.9). Tüm ergenler, merkeze kabul edilmeden önce DSM-5-TR’ye göre OSB tanısı almış ve en az bir ek tanıya (örneğin depresyon, anksiyete bozukluğu veya TSSB) sahipti (Bkz. Tablo 1). Katılımcılar, gelişimsel bozukluklar konusunda uzmanlaşmış bir merkezin üç yatarak tedavi biriminden birinde tedavi görmekteydi.

Katılımcı ebeveynler iki baba ve beş anneden (yaş aralığı 44–52, ortalama = 48) oluşmuş, bir çift ve iki bekar ebeveyn yer almıştır. Tüm ebeveynler DSM-5-TR’ye göre TSSB ölçütlerini karşılamış ve bu durum CAPS-5 görüşmesiyle belirlenmiştir. A ölçütü olayları, doğrudan çocuğa özgü travmatik yaşantılarla ilişkilidir (Bkz. Tablo 2). Ebeveynlerin çoğu, çocuklarının intihar girişimlerine veya ciddi öz zarar verme davranışlarına maruz kaldıklarını bildirmiştir. Ebeveynlerin büyük bölümü ayrıca acil durum çağrıları veya istemsiz hastaneye yatışlar gibi A ölçütünü karşılamayan ancak çocuğa ilişkin travmatik deneyimler de yaşamıştır.

Bir ebeveynin OSB, bir diğerinin ise Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı öyküsü bulunmakla birlikte, hiçbirine bu durumlar için tedavi uygulanmamıştır. İki ebeveyn daha önce travma odaklı tedavi almıştır. Bir ebeveyn, iki yıl önce çocuğa ilişkin bir deneyim için tek bir EMDR seansı geçirmiştir. Diğer ebeveyn ise bu çalışmadan birkaç yıl önce çocukluk çağı travması için EMDR terapisi görmüştür.

 

2.4. EMDR Terapisi
Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) terapisi, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) için kanıta dayalı bir tedavidir (Shapiro & Maxfield, 2002; Dünya Sağlık Örgütü, 2013). Müdahale aşaması üç ila beş hafta sürmüş ve haftalık 90 dakikalık EMDR seanslarını içermiştir. Tedavi başlamadan önce tüm ebeveynlere, TSSB ve EMDR terapisi hakkında yazılı psiko-eğitim verilmiştir. İlk seansta terapistler, çocuğun yaşam öyküsüne dayalı bir vaka formülasyonu yapmıştır (bkz. De Jongh ve ark., 2010). Ebeveyn stresinin başlangıcına ve artmasına katkıda bulunan çocuğa ilişkin tüm önemli olaylar bu zaman çizelgesine yerleştirilmiştir. En fazla sıkıntı yaratan üç anı hedef olarak seçilmiştir. Rapor edilen çocuğa ilişkin travmatik deneyimlerin sayısı ve Conijn ve ark. (2022) tarafından yapılan çalışmada, yaşamı sınırlayıcı hastalıklara sahip çocukların ebeveynlerinde dört EMDR seansının travma ile ilişkili semptomları azaltmada etkili olduğunun bulunması göz önünde bulundurularak, üç ila beş EMDR seansının bu travmatik deneyimlerin ele alınması için yeterli olacağı öngörülmüştür. Gerekli görülmesi halinde, zaman çizelgesinde kalan diğer rahatsız edici anılar çalışmadan sonra ele alınmıştır.

2.5. Tedaviye Uyum / Bütünlük
EMDR terapisi, Avrupa EMDR Derneği’ne kayıtlı dört terapist tarafından uygulanmıştır. Tedavi protokolüne bağlılığı sağlamak için terapistler çalışma boyunca bir EMDR danışmanı tarafından süpervize edilmiştir. Bu süpervizyon, vaka formülasyonu ve EMDR standart protokolünün uygulanmasına odaklanmış; terapi seanslarının video veya ses kayıtları kullanılmıştır.
Uygulama bütünlüğünü değerlendirmek için EMDR seanslarının %33’üne denk gelen toplam 12 video kayıt, terapist ve seans numarasına göre tabakalandırılmış biçimde rastgele seçilmiş ve iki bağımsız Avrupa EMDR uygulayıcısı tarafından, en güncel EMDR protokolüne dayalı özel bir kontrol listesiyle değerlendirilmiştir. Gözlemciler arası uyum, videolar arasındaki ortalama anlaşma yüzdesi olarak hesaplanmıştır. Genel ortalama uyum yüzdesi %92,14 (SS = 7,15, aralık 70–100) bulunmuş ve bu oran iyi düzeyde gözlemciler arası uyum göstermiştir (Leaf ve ark., 2017). Tedaviye bağlılık oranı da yüksek bulunmuştur (%89,15, SS = 9,18, aralık 68,75–100).

2.6. Ölçüm Araçları

2.6.1. Ebeveynlerde TSSB Belirtileri
Ebeveynlerde travma sonrası stres semptomlarını değerlendirmek için Travma Sonrası Stres Kontrol Listesi (PCL-5) kullanılmıştır (Weathers ve ark., 2013). PCL-5, 1 (hiç) ile 5 (aşırı derecede) arasında değişen beşli Likert tipi ölçekte 20 maddeden oluşur. PCL-5, yüksek iç tutarlılık (α = .94), test-tekrar test güvenilirliği (r = .82), yüksek birleşik geçerlik (rs = .74–.85) ve ayırt edici geçerlik (rs = .31–.60) göstermektedir (Blevins ve ark., 2015). Yakın tarihli bir geçerleme çalışması, PCL-5’in Hollandalı yetişkinlerde TSSB semptomlarını ölçmek için geçerli ve güvenilir olduğunu doğrulamıştır (Hoeboer ve ark., 2024). Hoeboer ve ark., önceki çalışmalardan biraz daha düşük bir kesme puanı önermiştir (tarama için 22, yaygınlık tahmini için 29). PCL-5 ayrıca mükemmel tanısal doğruluğa sahiptir.

2.6.2. Ebeveyn Stresi
Ebeveyn stresini değerlendirmek için Hollanda Ebeveyn Sıkıntısı ve Sorunları Anketi (OBVL) kullanılmıştır (Veerman ve ark., 2014). Bu anket, 1 (hiç doğru değil) ile 4 (tamamen doğru) arasında değişen dörtlü ölçek üzerinde 34 maddeden oluşur. Araştırmalar, OBVL’nin yüksek güvenilirliğe (α = .90) ve iyi geçerliliğe sahip olduğunu göstermiştir (Veerman ve ark., 2014).

2.6.3. Ebeveyn Yansıtıcı İşlevsellik ve Mentalizasyon
Ebeveynlerin mentalizasyon kapasitesini ölçmek için Ebeveyn Yansıtıcı İşlevsellik Anketi (PRFQ) kullanılmıştır (Fonagy ve ark., 2016). PRFQ, 1 (doğru değil) ile 7 (doğru) arasında değişen yedili ölçek üzerinde 18 maddeden oluşur. PRFQ, ebeveyn yansıtıcı işlevselliği veya mentalizasyonu değerlendiren kısa, çok boyutlu bir ölçektir. Araştırmalar, alt ölçeklerin iyi iç tutarlılığa sahip olduğunu ve demografik özellikler ile semptomatik sıkıntıyla yalnızca zayıf veya orta düzeyde ilişkili olduğunu göstermiştir (Luyten ve ark., 2017). Bu çalışmada Pre-mentalizasyon alt ölçeği, ebeveynin ön-mentalizasyon modunun göstergesi olarak kullanılmıştır.

2.6.4. Ergenlerde Duygusal Düzenleme ve Davranış Problemleri
Ergenlerin duygusal düzenleme ve davranış sorunlarını değerlendirmek için Güçler ve Güçlükler Anketi – Bilgilendirilmiş Rapor (SDQ-IR) kullanılmıştır (Goedhart ve ark., 2003). SDQ-IR, 1 (doğru değil) ile 3 (doğru) arasında değişen üçlü ölçek üzerinde 25 maddeden oluşur. Hem ebeveyn hem de öğretmen versiyonları, çocuk psikiyatri hastaları ile toplum örneklemlerini ayırt etmede ve klinik örneklemler içinde farklı bozukluk kategorilerini belirlemede iyi geçerlilik göstermiştir (Becker ve ark., 2004). Ergenlerin kendi bildirimine dayalı SDQ versiyonu, duygusal düzenleme ve davranış güçlüklerini ölçmek için kullanılmıştır.

OBVL, SDQ ve PRFQ 18 yaşına kadar olan çocuklar için geçerlenmiş olsa da, 18–23 yaş arası ergenler için eşdeğer ölçekler bulunmamaktadır. Bu nedenle, 18 yaş üzerindeki katılımcı ergenlere de aynı ölçekler uygulanmıştır. Bu karar iki gerekçeye dayanmaktadır:

  1. Klinik uygulamada, OSB’li ergenlerin gelişimsel yaşının çoğu zaman kronolojik yaşlarından daha düşük olduğu varsayılmaktadır (Shan ve ark., 2022). 
  2. Tek denekli araştırmalarda, anketler yaş farklarından ziyade bireysel değişimi zaman içinde değerlendirmek için kullanıldığından, her yaş grubu için yeniden geçerleme yapılması gerekmemektedir.

2.7. Araştırma Tasarımı
Veriler, araştırma ve klinik uygulama arasındaki boşluğu kapatmak için sıklıkla kullanılan tek vakalı seri desen yöntemiyle toplanmıştır (Kazdin, 2016; Maric, 2020). Çalışmanın keşfedici niteliği göz önüne alındığında, bu tasarım olgular hakkında ayrıntılı ve derinlemesine bilgi sağlamayı ve olgular arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlamayı mümkün kılmak için seçilmiştir (Gustafsson, 2017).
Bu çalışmada eşzamanlı olmayan çoklu temel çizgi tek vakalı tasarım kullanılmıştır. Katılımcılar rastgele olarak farklı temel çizgi sürelerine (üç, dört veya beş hafta – haftalık ölçümlerle) atanmıştır. Müdahale aşaması üç ila beş hafta sürmüş ve haftalık ölçümler yapılmıştır. Müdahale sonrası dönem üç hafta sürmüş ve haftada bir ölçüm alınmıştır. İzlem değerlendirmeleri, altı hafta ve üç ay sonra, her biri üç hafta süren dönemlerde haftada bir ölçümle yapılmıştır. Tüm zaman noktalarında aynı anketler kullanılmıştır. Veriler hem her aşama içinde hem de aşamalar arasında analiz edilmiştir.

Bu çalışma, yürütüldüğü ruh sağlığı kuruluşunun araştırma komitesi ve Fakülte Etik Değerlendirme Komitesi (FETC) tarafından incelenmiştir (dosya numarası: 2022-13510).

2.8. Veri Analizi
Veri analizi hem görsel hem de istatistiksel analizlerden oluşmuştur. Lane ve Gast (2014) yönergeleri doğrultusunda görsel analiz, her katılımcı için ardışık aşamalar arasındaki eğilimlerin ve düzeylerin sistematik analizini içermiştir. Temel çizgi dönemi için eğilim, split-middle trend tahmini yöntemi kullanılarak hesaplanmıştır. Düzey, aşamalar arası (temel çizgi, müdahale, müdahale sonrası ve izlem) ortanca değerlerin karşılaştırılmasıyla analiz edilmiştir. Görsel analiz ayrıca kesme puanlarına dayalı klinik iyileşmeyi değerlendirmek ve eğilim çizgilerini incelemek için de kullanılmıştır.

Etkili büyüklükler (effect size), müdahale ile temel çizgi ve müdahale sonrası dönem arasındaki farkı analiz etmek için Tau-U yöntemiyle hesaplanmıştır (Parker ve ark., 2011). Tau-U, iki aşama arasındaki örtüşmeyen veri oranını incelemek için kullanılan ve istenmeyen pozitif temel çizgi eğilimlerini kontrol eden bir tek-denek araştırma yöntemidir. Bir ebeveynde (P4) TSSB semptomları, ebeveyn stresi ve yansıtıcı işlevsellikte pozitif temel çizgi eğilimi bulunduğundan, bu veriler sonraki istatistiksel analizlerden çıkarılmıştır. Pozitif temel çizgi eğilimi olmayan katılımcılar için taunovlap hesaplanmıştır.

Tüm Tau hesaplamaları, tek-denek verilerini analiz etmek için kullanılan Single Case Research adlı web tabanlı araçla yapılmıştır. Tau değeri −1 ile 1 arasında değişmekte olup, −1 değeri tüm veri noktalarının temel çizgiden daha düşük olduğunu, 1 değeri ise daha yüksek olduğunu ve aşamalar arasında örtüşme olmadığını göstermektedir. Ayrıca, tüm katılımcılar için birleşik etki büyüklükleri de SCR ile hesaplanmıştır. Analizler çift yönlü yapılmış ve p değeri .05 olarak belirlenmiştir. Vannest ve Ninci (2015) yönergelerine göre, genel etki büyüklükleri şu şekilde yorumlanmıştır: küçük (≤0.20), orta (0.21–0.60), büyük (0.61–0.80) ve çok büyük (>0.80) (Şekil 1).

3. Bulgular

3.1. Ebeveynlerde TSSB Belirtileri

Şekil 2, tüm aşamalarda ebeveynlerin TSSB belirtilerine ilişkin verileri göstermektedir. Altı ebeveyn için yapılan görsel analiz, pozitif bir temel çizgi eğilimi bulunmadığını ortaya koymuş ve bu durum Taunovlap yöntemiyle istatistiksel analiz yapılmasına olanak tanımıştır. Temel çizgi ve müdahale sonrası ortanca skorlar karşılaştırıldığında, tüm katılımcılarda TSSB semptomlarında anlamlı bir azalma görülmüştür. Tüm katılımcıların Taunovlap değeri −1 olup, temel çizgi ve müdahale sonrası veriler arasında hiçbir örtüşme bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca, tüm katılımcıların müdahale sonrası skorları 31 kesme puanının altında kalmıştır (ortanca aralık: 3–23). Temel çizgi ile müdahale sonrası dönem arasındaki birleşik Tau değeri −0.92 (p = .00) olup, bu çok büyük bir etkiyi göstermektedir.

Temel çizgi ile kısa dönem izlem arasındaki ortanca skorlar da karşılaştırılmış ve aynı sonuçlar elde edilmiştir: tedaviden altı hafta sonra tüm ebeveynlerde TSSB belirtilerinde anlamlı azalma devam etmiştir. Tüm skorlar kesme puanının altında kalmıştır. Temel çizgi ile kısa dönem izlem arasındaki birleşik Tau-U değeri −0.92 (p = .00) olup, yine çok büyük bir etkiyi göstermektedir. Uzun dönem izlem ölçümünü tamamlayan bir ebeveynin (P2) verileri, bu büyük etkinin kalıcı olduğunu göstermiştir.

3.2. Ebeveyn Stresi

Şekil 3, çalışmanın tüm aşamalarında ebeveyn stresine ilişkin verileri göstermektedir. Temel çizgi ve müdahale sonrası ortanca skorlar karşılaştırıldığında, tüm katılımcılarda ebeveyn stresinde anlamlı bir azalma gözlenmiştir. Temel çizgide pozitif bir eğilim bulunmadığından, analiz için Taunovlap yöntemi kullanılmıştır. Her katılımcının Taunovlap değeri −1 olup, temel çizgi ve müdahale sonrası veriler arasında hiçbir örtüşme olmadığını göstermektedir. Temel çizgi ile müdahale sonrası arasındaki birleşik Taunovlap değeri −0.92 (p = .00) olarak bulunmuş ve bu çok büyük bir etkiyi göstermektedir. Üç katılımcının müdahale sonrası ortanca skoru kesme puanının (60) altındadır (P1, P2, P7).

Temel çizgi ve kısa dönem izlem ortanca skorları karşılaştırıldığında, tedaviden altı hafta sonra tüm katılımcılarda ebeveyn stresinin anlamlı biçimde düşük kaldığı görülmüştür. Birleşik Tau değeri −0.92 (p = .00) olup, bu da çok büyük bir etkiyi göstermektedir. Kısa dönem izlemede altı ebeveynden üçü hâlâ kesme puanının altında ortanca skorlara sahiptir (ortanca aralık 44–80) (P1, P2, P7). Uzun dönem izlem ölçümünü tamamlayan ebeveyn (P2) için de bu çok büyük etkinin korunduğu görülmüştür.

3.3. Ebeveyn Yansıtıcı İşlevselliği ve Mentalizasyon

Şekil 4, çalışmanın tüm aşamalarında ebeveynlerin yansıtıcı işlevselliği ve mentalizasyonuna ilişkin verileri göstermektedir. PRFQ için bilinen bir kesme puanı olmamakla birlikte, görsel analiz verileri bazı ebeveynlerin temel çizgide ön-mentalizasyon ölçeğinde oldukça düşük puanlar aldığını göstermiştir. Temel çizgi ile müdahale sonrası ortanca skorlar karşılaştırıldığında, altı katılımcıdan birinde ön-mentalizasyon modunda anlamlı bir azalma görülmüştür. Bu katılımcının (P3) Taunovlap değeri −1 (p = .03) olarak bulunmuştur. Temel çizgi ile müdahale sonrası arasındaki birleşik Tau değeri −0.55 (p = .00) olup, bu orta düzeyde anlamlı bir etkiyi yansıtmaktadır.

Temel çizgi ile kısa dönem izlem arasındaki ortanca skorlar karşılaştırıldığında da benzer sonuçlar elde edilmiştir: altı ebeveynden biri tedaviden altı hafta sonra hâlâ anlamlı biçimde düşük ön-mentalizasyon skoruna sahiptir (Taunovlap −1, p = .03). Tüm katılımcılar için birleşik Tau değeri −0.34 (p = .06) olup, orta düzeyde ancak anlamlı olmayan bir etkiyi göstermektedir.

3.4. Ergenlerde Duygusal Düzenleme ve Davranış Problemleri

Ebeveyn bildirimlerine göre ergenlerin duygusal düzenleme ve davranış problemlerine ilişkin veriler Şekil 5’te, ergenlerin kendi bildirimlerine ilişkin veriler ise Şekil 6’da sunulmuştur. Altı ergenden ikisinde veri eksikliği çok fazla olduğundan, bu katılımcılar analizden çıkarılmıştır.

Temel çizgi ve müdahale sonrası ortanca skorlar karşılaştırıldığında, yedi ebeveynden beşinde duygusal düzenleme ve davranış problemlerinde anlamlı azalma görülmüştür. Temel çizgi ile müdahale sonrası arasındaki birleşik Tau değeri −0.82 (p = .00) olup, çok büyük bir etkiyi göstermektedir. Bir ebeveynin (P1) müdahale sonrası ortanca skoru 11 kesme puanının altındadır (ortanca aralık 10–38).

Temel çizgi ile kısa dönem izlem arasındaki ortanca skorlar karşılaştırıldığında, bir ebeveynin (P1) tedaviden altı hafta sonra da ergenin duygusal düzenleme ve davranış problemlerinde anlamlı azalma bildirmeye devam ettiği görülmüştür. Birleşik Tau değeri −0.71 (p = .00) olup, bu büyük bir etkiyi göstermektedir. Uzun dönem izlem değerlendirmelerini tamamlayan iki katılımcı (P2, P4), tedaviden üç ay sonra da ergenin duygusal düzenleme ve davranış problemlerinde anlamlı azalma bildirmeye devam etmiştir.

Ergenlerin kendi bildirimlerine göre, altı katılımcıdan dördü haftalık ölçümleri düzenli olarak tamamlamıştır. Bir ergen (A4), müdahale sonrası dönemde duygusal düzenleme ve davranış problemlerinde anlamlı bir azalma bildirmiştir (Taunovlap = −0.93, p = .04). Dört ergenin temel çizgi ile müdahale sonrası arasındaki birleşik Tau değeri −0.08 (p = .73) olup, anlamlı bir etki göstermemektedir. Temel çizgi ile kısa dönem izlem arasında da anlamlı bir değişiklik bulunmamıştır.

3.5. Ebeveyn Deneyimleri

Tüm ebeveynler seans sayısından memnun olduklarını belirtmiştir. Ancak yedi ebeveynden ikisi, 90 dakikalık EMDR seanslarını fazla yoğun bulmuş ve daha kısa seansları tercih edeceklerini ifade etmiştir. Tüm ebeveynler, günlük yaşamlarında gözlemledikleri etkilerden örnekler verebilmiştir. Bunlar arasında, sürekli telefona odaklanma ihtiyacı duymadan markete gidebilme veya köpeği gezdirebilme, uyku ilacı almadan uyuyabilme, çocuğuna zarar verebileceği kaygısı olmadan yeniden sarılabilme, ergeni evde yalnız bırakabilme ve ruh sağlığı hizmetlerine yeniden güven duyabilme gibi olumlu değişimler yer almıştır.

4. Tartışma

Otizm spektrum bozukluğu (OSB) ve duygusal düzenleme bozukluğu (DD) tanısı almış ergenlerin ebeveynleri, çocuklarıyla ilişkili travmatik olaylar yaşayabilir ve bu durum TSSB semptomlarının gelişmesine yol açabilir. Bu semptomların ebeveyn işlevselliği üzerindeki önemli etkisine rağmen, ebeveyn TSSB’sinin tedavisi çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında hâlâ yeterince ele alınmamaktadır. Bu çalışma, OSB ve şiddetli DD’ye sahip ergenlerin ebeveynlerinde çocuğa ilişkin TSSB semptomlarını ele almak amacıyla EMDR terapisinin etkinliğini incelemiştir. Hipotezle uyumlu olarak, travma sonrası stres semptomları, ebeveyn stresi ve ebeveyn bildirimine dayalı olarak ergenin duygusal düzenleme sorunlarında azalma görülmüştür.

Ebeveynler, DSM-5-TR’ye göre TSSB’nin A ölçütünü karşılayan saldırganlık, ciddi öz zarar verme ve intihar girişimi gibi çocuğa ilişkin travmatik deneyimlere maruz kalmışlardır. Bununla birlikte, ambulans çağırmak ya da kaybolan çocuğu ararken en kötü sonucun yaşanacağından korkmak gibi diğer travmatik olaylardan da söz etmişlerdir. Bu durum, OSB’li çocukların ebeveynleri için travmatik olabilecek çocuğa ilişkin deneyimlerin çok daha geniş bir perspektiften ele alınması gerektiğini göstermektedir. Çocuğun dâhil olduğu rahatsız edici deneyimler ebeveynlerin iyi oluşunu derinden etkilemektedir. De Vries ve Kuiper (2017) de A ölçütünü karşılamayan, işlenmemiş ebeveynlik deneyimleri ile ebeveyn stresi arasında ilişki olduğunu saptamıştır. Araştırmalar, işlenmemiş ebeveynlik deneyimlerinin miktarının ebeveyn stres düzeyini yordadığını göstermektedir.

Bu çalışmanın bulguları, çocuğa ilişkin travmatik deneyimlere yönelik EMDR terapisinin ebeveynlerde TSSB semptomlarını ve ebeveyn stresini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir. Bu sonuç, ebeveyn stresinin çocukların iyi oluşu ve gelişimi üzerindeki etkilerinin iyi bilindiği göz önüne alındığında özellikle anlamlıdır. Conijn ve ark. (2022) de, çocuklarının nadir ve yaşamı sınırlayıcı hastalıklarıyla ilişkili TSSB yaşayan ebeveynlerde EMDR terapisinin benzer sonuçlar doğurduğunu saptamış ve bu zaman sınırlı travma tedavisinin rutin pediatrik bakıma dâhil edilmesini önermiştir. Benzer şekilde Terrell ve Resnick (2023), özel gereksinimli çocukların ebeveynlerinde EMDR terapisinin ebeveyn stresi üzerindeki etkisini inceledikleri araştırmada umut verici sonuçlar elde etmişlerdir. Mevcut çalışmanın bulguları ışığında, EMDR terapisinin OSB ve DD’li ergenler ile ebeveynleri için daha iyi tedavi sonuçlarına nasıl katkı sağlayabileceğine ilişkin daha fazla araştırma yapılması önerilmektedir.

Hipotezin aksine, ebeveyn yansıtıcı işlevselliği veya mentalizasyon becerilerinde anlamlı bir etki bulunmamıştır. Katılımcı ebeveynler, tedavi öncesinde de yansıtıcı işlevsellik ve mentalizasyon kapasitesine sahip görünmüş ve bu beceriler tedavi sonrasında anlamlı biçimde değişmemiştir. Araştırmalar giderek artan şekilde ebeveyn yansıtıcı işlevselliğinin kalıcı bir özellikten ziyade bağlama göre şekillenen bir süreç olabileceğini öne sürmektedir. Enav ve ark. (2020) tarafından yapılan bir çalışma, OSB’li çocukların (3–18 yaş) ebeveynlerinin, OSB’li çocuklarıyla etkileşimde bulunduklarında diğer çocuklarına kıyasla daha yüksek düzeyde yansıtıcı işlevsellik sergilediklerini göstermiştir. Bu bulgu, OSB’li ergenlerin ebeveynlerinin çocuklarının içsel duygusal durumlarına karşı özellikle duyarlı hâle geldiklerini düşündürmektedir.

Ebeveynlerde TSSB semptomları ve stres düzeylerindeki azalmanın yanı sıra, bu çalışma ebeveyn bildirimlerine göre ergenlerde duygusal düzenleme ve davranış problemlerinde de anlamlı azalma bulmuştur. Ancak ergenlerin kendi bildirimleri bazı açılardan farklılık göstermiştir. Ergenler, temel çizgi, müdahale sonrası veya izlem ölçümleri arasında anlamlı değişim bildirmemiştir. Ergenlerin yatarak tedaviye katılması, ebeveyn bildirimlerinde gözlenen DD azalmasının karıştırıcı bir değişkeni olabilir. Bununla birlikte, OSB’li bireylerde terapötik süreçte sıkça görülen “gecikmeli etki (sleeper effect)” de bu durumu açıklayabilir. Bu etki, bireyin kendi davranışına ilişkin farkındalığının düşük olması ve davranış değişikliklerini hemen fark edememesiyle ilgilidir (Leuning ve ark., 2023). Ayrıca, EMDR terapisi sonrasında ebeveynlerin çocuklarının davranış ve duygularını daha az şiddetli algılamaları da olasıdır. Her ne kadar yansıtıcı işlevsellik ölçeklerinde anlamlı bir değişim gözlenmemiş olsa da, TSSB semptomları ve ebeveyn stresinin azalması sonucunda ebeveynlerin daha düzenlenmiş, daha olumlu bir duygu durumuna sahip olmaları, çocuklarını tedavi sürecinde daha iyi ortak düzenleyebilmelerine ve destekleyebilmelerine imkân tanıyabilir. Bu durum, Mevissen ve ark. (2020) tarafından yürütülen, hafif zihinsel yetersizliği olan ailelere yönelik yoğun, yatarak travma odaklı bir programın bulgularıyla da uyumludur. Bu programda ebeveynler önce EMDR terapisi almış, ardından çocuklarına EMDR uygulanmıştır. Katılımcı çocukların beşine eş tanılı OSB tanısı konmuştu. Çocukların çoğu, kendi EMDR tedavilerine başlamadan önce ebeveynlerinin işlevselliğindeki iyileşmeye bağlı olarak TSSB tanılarını kaybetmişlerdir. Bu durum, ebeveynlere yönelik travma odaklı terapinin yalnızca ebeveynlerin iyi oluşunu değil, OSB’li çocuklarını da olumlu yönde etkileyebileceğini göstermektedir.

Bu çalışmanın metodolojik güçlü yönlerinden biri, çoklu temel çizgi deseninin kullanılması ve pozitif temel çizgi eğilimlerinin düzeltilmesidir. Bununla birlikte bazı sınırlılıklar bulunmaktadır. Birincisi, ebeveynler EMDR terapisinin yanı sıra ebeveyn danışmanlığı veya aile terapisi gibi diğer müdahaleler de almışlardır. Ancak, bu müdahaleler çalışmadan önce başlamış ve çalışma süresince değişmemiş olduğundan, spesifik olmayan tedavi etkilerinin karıştırıcı olma olasılığı düşüktür. İkincisi, kullanılan anketler yalnızca 18 yaşına kadar geçerlenmiş olduğundan, tüm ergenler ve ebeveynler için tam uygunluk sağlanamamıştır. Üçüncüsü, PCL-5 aracı kullanılmış ancak bu araç tanısal değil, tarama amaçlı bir ölçektir. Dördüncüsü, ergenler hastanede yatarak tedavi görmekte olup yalnızca bazı hafta sonları evlerine dönmüşlerdir. Ebeveynleriyle sık iletişim hâlinde olsalar da, günlük ebeveyn–çocuk etkileşimlerinin tamamı gözlemlenmemiştir. Son olarak, çalışmanın örneklem büyüklüğü sınırlıdır. Bununla birlikte, tek vakalı tasarım çalışmaları, tekrarlanan ölçümler kullanarak, müdahaleyi sıralı biçimde uygulayarak ve etkileri farklı katılımcılarda yineleyerek iç ve dış geçerlik tehditlerini kontrol edebilir (Kratochwill & Levin, 2025). Bu tür çalışmalar, gelecekteki daha büyük örneklemli araştırmalar için kullanılabilecek ayrıntılı vaka bilgileri sağlar.

Çalışma kapsamında tedavi değerlendirmesi amacıyla yapılan ebeveyn görüşmeleri, uzun dönem izlem sürecinde yaşanan yaşam kalitesi değişimlerine ilişkin değerli bilgiler sağlamıştır. Ebeveynler, sürekli telefonlarını kontrol etme kaygısı duymadan markete gitmek veya köpeği gezdirmek, uyku ilacı almadan uyuyabilmek, çocuğuna kendine zarar vereceği korkusu olmadan yeniden sarılabilmek, ergeni evde yalnız bırakabilmek ve ruh sağlığı hizmetlerine yeniden güven duymak gibi değişimlerden söz etmişlerdir (bkz. Bulgular). Bu örnekler, verilerle birlikte değerlendirildiğinde, şiddetli duygusal düzenleme bozukluğu olan çocuk ve ergenlerin ebeveynlerine yönelik zaman sınırlı, travma odaklı terapilerin önemini vurgulamaktadır.

Mevcut çalışma, bu konuda yapılacak sistematik araştırmalara temel oluşturmakta ve hâlâ araştırılması gereken pek çok boyut barındırmaktadır. Bunlar arasında stresli çocuğa ilişkin yaşam olayları yaşayan ebeveynlere yönelik travma odaklı tedaviler, OSB tanısı olmayan DD’li ergenlerin ebeveynleri ve ayaktan tedavi gören ergenlerin ebeveynleri yer almaktadır. Ebeveynlerin tedaviye, ergenlerden önce başlamasının, ebeveynlerin tedavi sürecinde ergenlerine destek olma kapasitesini artırabileceği ve bu sayede araştırmalardaki karıştırıcı değişkenlerin azaltılabileceği öngörülmektedir. Ayrıca, TSSB semptomlarını azaltmak ve yaşam kalitesini artırmak için ebeveyn odaklı yaklaşımlar üzerine daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak, bu çalışma yalnızca belirli bir hastayı değil, aynı zamanda ailesini ve onların yaşantılarını da önceleyen aile odaklı ruh sağlığı modellerinin geliştirilmesini destekleyen güçlü kanıtlar sunmaktadır. Klinik uzmanlar ve araştırmacıların, ergenlerin, ebeveynlerin ve kardeşlerin deneyimlerinin ruh sağlığı, ebeveynlik ve aile işlevselliği üzerindeki etkilerini fark etmeleri büyük önem taşımaktadır. Uygun destek sağlanarak, tüm aile üyeleri için olumlu sonuçlar elde edilmesi mümkün olacaktır.

Yapay Zekâ Aracı
Bu çalışmada İngilizce dil yeterliliğini artırmak amacıyla yapay zekâ destekli bir araçtan yararlanılmıştır.

Çıkar Beyanı
Yazar(lar) tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.

Veri Erişilebilirliği Beyanı
Bu çalışmanın bulgularını destekleyen veriler, ilgili yazardan talep edilmesi hâlinde paylaşılabilir. Veriler, araştırma katılımcılarının gizliliğini tehlikeye atabilecek bilgiler içerdiğinden kamuya açık olarak paylaşılmamaktadır.

Kaynakça

  1. American Psychological Association (APA). (2025). APA clinical practice guideline for the treatment of Posttraumatic Stress Disorder (PTSD) in adults. 
  2. Becker, A., Woerner, W., Hasselhorn, M., Banaschewski, T., & Rothenberger, A. (2004). Validation of the parent and teacher SDQ in a clinical sample. European Child & Adolescent Psychiatry, 13, 1011–1016. https://doi.org/10.1007/s00787-004-2003-5
  3. Berg, K. L., Shiu, C. S., Acharya, K., Stolbach, B. C., & Msall, M. E. (2016). Disparities in adversity among children with autism spectrum disorder: A population-based study. Developmental Medicine and Child Neurology, 58(11), 1124–1131. https://doi.org/10.1111/dmcn.13161
  4. Blevins, C. A., Weathers, F. W., Davis, M. T., Witte, T. K., & Domino, J. L. (2015). The Posttraumatic Stress Disorder Checklist for DSM-5 (PCL-5). Development and initial psychometric evaluation. Journal of Traumatic Stress, 28(6), 489–498. https://doi.org/10.1002/jts.22059
  5. Bougeard, C., Picarel-Blanchot, F., Schmid, R., Campbell, R., & Buitelaar, J. (2021). Prevalence of autism spectrum disorder and co-morbidities in children and adolescents: A systematic literature review. Frontiers in Psychiatry, 12, 744709. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2021.744709
  6. Chen, M.-H., Pan, T.-L., Lan, W.-H., Hsu, J.-W., Huang, K.-L., Su, T.-P., Li, C.-T., Lin, W.-C., Wei, H.-T., Chen, T.-J., & Bai, Y.-M. (2017). Risk of suicide attempts among adolescents and young adults with autism spectrum disorder: A nationwide longitudinal follow-up study. The Journal of Clinical Psychiatry, 78(9), 1174–1179. https://doi.org/10.4088/JCP.16m11100
  7. Conijn, T., De Roos, C., Vreugdenhil, H. J. I., Van Dijk-Lokkart, E. M., Wijburg, F. A., & Haverman, L. (2022). Effectiveness of time-limited eye movement desensitization reprocessing therapy for parents of children with a rare life-limiting illness: A randomized clinical trial. Orphanet Journal of Rare Diseases, 17(1), 328–328. https://doi.org/10.1186/s13023-022-02500-9
  8. Conner, C. M., Golt, J., Shaffer, R., Righi, G., Siegel, M., & Mazefsky, C. A. (2021). Emotion dysregulation is substantially elevated in autism compared to the general population: Impact on psychiatric services. Autism Research, 14(1), 169–181. https://doi.org/10.1002/aur.2450 
  9. De Jongh, A., Broeke, E., & Meijer, S. (2010). Two Method approach: A case conceptualization model in the context of EMDR. Journal of EMDR Practice and Research, 4(1), 12–21. https://doi.org/10.1891/1933-3196.4.1.12
  10. De Vries, S. J., & Kuiper, C. H. (2017). Conceptualization of Parenting Stress in the Context of EMDR Therapy. Journal of EMDR Practice & Research, 11(3), 139–146. https://doi.org/10.1891/1933-3196.11.3.139
  11. Dell’Osso, L., Massoni, L., Battaglini, S., De Felice, C., Nardi, B., Amatori, G., Cremone, I. M., & Carpita, B. (2023). Emotional dysregulation as a part of the autism spectrum continuum: A literature review from late childhood to adulthood. Frontiers in Psychiatry, 14, 1234518. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2023.1234518
  12. Enav, Y., Erhard-Weiss, D., Goldenberg, A., Knudston, M., Hardan, A. Y., & Gross, J. J. (2020). Contextual determinants of parental reflective functioning: Children with autism versus their typically developing siblings. Autism, 24(6), 1578–1582. https://doi.org/10.1177/1362361320908096
  13. Enav, Y., Erhard-Weiss, D., Kopelman, M., Samson, A. C., Mehta, S., Gross, J. J., & Hardan, A. Y. (2019). A non randomized mentalization intervention for parents of children with autism. Autism Research, 12(7), 1077–1086. https://doi.org/10.1002/aur.2108
  14. Enea, V., & Rusu, D. M. (2020). Raising a child with autism spectrum disorder: A systematic review of the literature investigating parenting stress. Journal of Mental Health Research in Intellectual Disabilities, 13(4), 283–321. https://doi.org/10.1080/19315864.2020.1822962
  15. Fonagy, P., Luyten, P., Moulton-Perkins, A., Lee, Y.-W., Warren, F., Howard, S., Ghinai, R., Fearon, P., & Lowyck, B. (2016). Development and validation of a self-report measure of mentalizing: The reflective functioning questionnaire. PLoS One, 11(7), e0158678. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0158678
  16. Goedhart, A., Treffers, F., & van Widenfelt, B. (2003). Vragen naar psychische problemen bij kinderen en adolescenten. De Strengths and Difficulties Questionnaire (SDQ). Maandblad Geestelijke Volksgezondheid, 58, 1018–1035. 
  17. Gustafsson, J. (2017). Single case studies vs. multiple case studies: A comparative study. Academy of Business, Engineering and Science Halmstad University, 1–15. 
  18. Haruvi-Lamdan, N., Horesh, D., Zohar, S., Kraus, M., & Golan, O. (2020). Autism spectrum disorder and post-traumatic stress disorder: An unexplored co-occurrence of conditions. Autism, 24(4), 884–898. https://doi.org/10.1177/136236132091214
  19. Hoeboer, C. M., Karaban, I., Karchoud, J. F., Olff, M., & van Zuiden, M. (2024). Validation of the PCL-5 in Dutch trauma-exposed adults. BMC Psychology, 12(1), 456. https://doi.org/10.1186/s40359-024-01951-y
  20. Janssen, P., van Est, L., Hilbink, M., Gubbels, L., Egger, J., Cillessen, T., & van Ee, E. (2021). Social cognitive performance in posttraumatic stress disorder: A meta-analysis. Journal of Affective Disorders, 1(297), 35–44. https://doi.org/10.1016/j.jad.2021.09.082
  21. Jokiranta-Olkoniemi, E., Gyllenberg, D., Sucksdorff, D., Suominen, A., Kronström, K., Chudal, R., & Sourander, A. (2021). Risk for premature mortality and intentional selfharm in autism spectrum disorders. Journal of Autism and Developmental Disorders, 51(9), 3098–3108. 
  22. Kazdin, A. E. (2016). Single-case experimental designs. In Methodological issues and strategies in clinical research (pp. 459–483). American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/14805-029
  23. Kratochwill, T. R., & Levin, J. R. (2025). Randomization in single-case design experiments: Addressing threats to internal validity. School Psychology. https://doi.org/10.1037/spq0000685
  24. Lane J. D., & Gast D. L. (2014). Visual analysis in single case experimental design studies: Brief review and guidelines. Neuropsychological Rehabilitation, 24(3–4), 445–463. 
  25. Larson, F. V., Wagner, A. P., Jones, P. B., Tantam, D., Lai, M.-C., Baron-Cohen, S., & Holland, A. J. (2018). Psychosis in autism: Comparison of the features of both conditions in a dually affected cohort. The British Journal of Psychiatry, 210(4), 269–275. https://doi.org/10.1192/bjp.bp.116.187682
  26. Leaf, J. B., Cihon, J. H., Ferguson, J. L., & Weinkauf, S. M. (2017). An introduction to applied behavior analysis. In J. Matson (Ed.), Handbook of childhood psychopathology and developmental disabilities treatment. Autism and child psychopathology series (pp. 25–42). Springer. https://doi.org/10.1007/978-3-319-71210-9_3
  27. Leuning, E. M., van den Berk-Smeekens, I., van Dongen-Boomsma, M., & Staal, W. G. (2023). Eye Movement Desensitization and Reprocessing in adolescents with autism; Efficacy on ASD symptoms and stress. Frontiers in Psychiatry, 14, 981975. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2023.981975
  28. Luyten, P., Mayes, L. C., Nijssens, L., & Fonagy, P. (2017). The parental reflective functioning questionnaire: Development and preliminary validation. PLoS One, 12(5), e0176218. 
  29. Maric, M. (2020). Single-case experimentele designs in cognitieve gedragstherapie. Tijdschrift voor gedragstherapie en cognitieve therapie, 2018(2), 158–170. 
  30. Matson, J. L., & Williams, L. W. (2014). Depression and mood disorders among persons with Autism Spectrum Disorders. Research in Developmental Disabilities, 35(9), 2003–2007. https://doi.org/10.1016/j.ridd.2014.04.020
  31. Meijer, L., Franz, M. R., Deković, M., van Ee, E., Finkenauer, C., Kleber, R. J., & Thomaes, K. (2023). Towards a more comprehensive understanding of PTSD and parenting. Comprehensive Psychiatry, 127, 152423. https://doi.org/10.1016/j.comppsych.2023.152423
  32. Mevissen, L., Ooms-Evers, M., Serra, M., de Jongh, A., & Didden, R. (2020). Feasibility and potential effectiveness of an intensive trauma-focused treatment programme for families with PTSD and mild intellectual disability. European Journal of Psychotraumatology, 11(1), 1777809. https://doi.org/10.1080/20008198.2020.1777809
  33. Minshawi, N. F., Hurwitz, S., Fodstad, J. C., Biebl, S., Morriss, D. H., & McDougle, C. J. (2014). The association between self-injurious behaviors and autism spectrum disorders. Psychology Research and Behavior Management, 7, 125–136. https://doi.org/10.2147/PRBM.S44635
  34. National Institute for Health and Care Excellence. (2018). Guideline for post-traumatic stress disorder (NG116). https://www.nice.org/uk/guidance/ng116
  35. Northrup, J. B., Patterson, M. T., & Mazefsky, C. A. (2021). Predictors of severity and change in emotion dysregulation among children and adolescents with ASD. Journal of Clinical Child & Adolescent Psychology, 50(6), 708–729. https://doi.org/10.1080/15374416.2021.1955369
  36. Parker, R. I., Vannest, K. J., Davis, J. L., & Sauber, S. B. (2011). Combining nonoverlap and trend for single-case research: Tau-U. Behavior Therapy, 42(2), 284–299. https://doi.org/10.1016/j.beth.2010.08.006
  37. Restoy, D., Oriol-Escudé, M., Alonzo-Castillo, T., Magán-Maganto, M., Canal-Bedia, R., Díez-Villoria, E., Gisbert-Gustemps, L., Setién-Ramos, I., Martínez-Ramírez, M., Ramos-Quiroga, J. A., & Lugo-Marín, J. (2024). Emotion regulation and emotion dysregulation in children and adolescents with Autism Spectrum Disorder: A meta-analysis of evaluation and intervention studies. Clinical Psychology Review, 109, 102410. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2024.102410
  38. Sawyer, S. M., Azzopardi, P. S., Wickremarathne, D., & Patton, G. C. (2018). The age of adolescence. The Lancet Child & Adolescent Health, 2(3), 223–228. https://doi.org/10.1016/S2352-4642(18)30022-1
  39. Shan, L., Feng, J. Y., Wang, T. T., Xu, Z. D., & Jia, F. Y. (2022). Prevalence and developmental profiles of autism spectrum disorders in children with global developmental delay. Frontiers in Psychiatry, 12, 794238. https://doi.org/10.3389/fpsyt.2021.794238
  40. Shapiro, F., & Maxfield, L. (2002). Eye movement desensitization and reprocessing (EMDR): Information processing in the treatment of trauma. Journal of Clinical Psychology, 58(8), 933–946. https://doi.org/10.1002/jclp.10068
  41. Shawler, P. M., & Sullivan, M. A. (2017). Parental stress, discipline strategies, and child behavior problems in families with young children with autism spectrum disorders. Focus on Autism and Other Developmental Disabilities, 32(2), 142–151. https://doi.org/10.1177/1088357615610114
  42. Stewart, M., Knight, T., McGillivray, J., Forbes, D., & Austin, W. A. (2016). Through a trauma-based lens: A qualitative analysis of the experience of parenting a child with an autism spectrum disorder. Journal of Intellectual & Developmental Disability, 42(3), 212–222. https://doi.org/10.3109/13668250.2016.1232379
  43. Terrell, D. E., & Resnick, C. (2023). Pilot research study: Utilizing the EMDR integrative group treatment protocol online to help parents with the stresses of having a special needs child. In R. Uniyal & F. Rizvi (Eds.), Understanding Disability: Interdisciplinary Critical Approaches (pp. 11–23). Springer Nature Singapore. https://doi.org/10.1007/978-981-99-4925-0_2
  44. Van Ee, E., Kleber, R. J., Jongmans, M. J., Mooren, T. M., & Out, D. (2016). Parental PTSD, adverse parenting and child attachment in a refugee sample. Attachment & Human Development, 18(3), 273–291. https://doi.org/10.1080/14616734.2016.1148748
  45. Vannest, K. J., & Ninci, J. (2015). Evaluating intervention effects in single-case research designs. Journal of Counseling & Development, 93(4), 403–411. https://doi.org/10.1002/jcad.12038
  46. Veerman, J. W., Kroes, G., De Meyer, R. E., Nguyen, L. M., & Vermulst, A. A. (2014). Opvoedingsbelasting in kaart gebracht. Een kennismaking met de Opvoedingsbelastingvragenlijst (OBVL). Tijdschrift voor jeugdgezondheidszorg, 46(3), 51–55. https://doi.org/10.1007/s12452-014-0016-0
  47. Weathers, F. W., Blake, D. D., Schnurr, P., Kaloupek, D. G., Marx, B. P., & Keane, T. M. (2013). Clinician administered PTSD scale – DSM 5. National Centre for Posttraumatic Stress Disorder. https://doi.org/10.1007/s12207-014-9191-1
  48. Weiss, J. A. (2014). Transdiagnostic case conceptualization of emotional problems in youth with ASD: An emotion regulation approach. Clinical Psychology: Science and Practice, 21(4), 331–351. https://doi.org/10.1111/cpsp.12084
  49. World Health Organization. (2013). Guidelines for the management of conditions that are specifically related to stress. Geneva: WHO Publication. 
  50. Yesilkaya, M., & Magallón-Neri, E. (2024). Parental stress related to caring for a child with autism spectrum disorder and the benefit of mindfulness-based interventions for parental stress: A systematic review. SAGE Open, 14(2), 21582440241235033. https://doi.org/10.1177/215824402412350
  51. Zahid, S., & Upthegrove, R. (2017). Suicidality in autistic spectrum disorders. Crisis. https://doi.org/10.1027/0227-5910/a000458
  52. Zayde, A., Derella, O. J., & Kilbride, A. (2023). Safe haven in adolescence: Improving parental reflective functioning and youth attachment and mental health with the Connecting and Reflecting Experience. Infant Mental Health Journal, 44(2), 268–283. https://doi.org/10.1002/imhj.22042